Şeytanın büyük oyunu : Gıybet
Gıybeti hepimiz biliyoruz ama yine de kısaca tanımlayacak olursak ; Bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı bir söz söylemek çekiştirmek, meydanda olmama, kaybolma halidir gıybet. Alalh-ü Tealanın en sevmediği davranışlardan biri olan gıybetten şiddetle kaçınalım arkadaşlar. Çünkü o da şeytanın bir oyunudur oyuna gelmeyelim. Şimdi gıybet ile ilgili olarak yazılmış bir makaleyi inceleyelim ;
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyuruyor:
Nisa /148- Allah, zulme uğrayanlar dışında kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, Allah işitendir, bilendir.
49-;Hucurat/12- Ey iman edenler, zandan çok (veya zannın çoğundan) kaçının; Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın).
Kiminiz, kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin), sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup, sakının şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
104/Hümezze/1- Arkadan çekiştirip duran kaş göz hareketiyle alay eden her kişinin vay haline!
Ayeti kerimeyi bir kere daha okumanızı rica ediyorum. Ne gördünüz? Ben gördüğümü size söyleyeyim;
Buradaki kötü harekette, başta Allah’ın kullarına karşı, dolaylı olarak da Allah’ı beğenmeme yatar. İkinci olarak da, Allah’ın kulları üzerinde ki, Allah’ın takdirini beğenmeme yatar. Bir de ne görüyoruz? Allah’ın öfkesini!
Bizler bu kötü davranışı görmezlikten gelsek ve düzeltmezsek, Allah’ın hiç sevmediği bir davranışı yapmakta ısrar etmiş oluruz. Bizlerin bunu göz önünde bulundurarak, Allah’ın hiç sevmediği davranıştan olabildiğince hassas davranarak kaçınmamız, biz Müslümanlara bir vazife olarak düşer.
Peki, Rabbimizin, iğrenç diye tarif ettiği bu gıybet davranışına, bizleri sevk eden sebepler nelerdir?
1- İntikam duygusunu tatmin.
2- Arkadaşlara muvafakat.
3- Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme.
4- Kıskançlık.
5- Hoşça vakit geçirdiğini zannetmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarını ortaya sermek.
6- Küçük düşürmek için alay etmek.(Gazali, İhya-u ulumuddin)
Aynı zamanda kişinin bedeni, nesebi, ahlakı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği, dedikodu konusu olabilir. (Şamil İslam Ans)
Peygamber (s.a.v), “Gıybet, kardeşini, hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır.” (Tirmizi, Birr 23, Ahmed B. Hanbel, II 384,386)
Ne güzel dedi Resullullah (s.a.v) değil mi? ; Kardeş dedi, evet ya kardeş. Bugün çok muhtaç olduğumuz bir olgudur kardeşlik. Peki, ya Rasullullah, ben kardeşimin hoşlanmadığı bir şeyi söylersem ne olur? “Gıybet olur” diyorsun yani, kardeşimi yaralamadan önce, kalbimde kardeşime karşı ben yara almış oluyorum. Sevgisizlikle kalbimi karartmış oluyorum. Bir düşünün bakalım. Gıybetini ettiğiniz kişiyi şöyle bir saat sonra düşünün. Ona karşı sevgi hissetmeye çalışın, hissedebilecek misiniz?
Sorun kalbinize, asla! Sevgi hissedemeyeceksiniz! Ne oldu? Öyle ise o zaman ilk yarayı ben kendi kalbimde açmış oldum. Önce kendime kötülük yaptım, sonra da kardeşime.
Bu şekilde ümmeti bir düşünelim. Yara bere içinde, sevgisiz bir toplum oluştu. Eeee. Nerde kaldı ümmet olgusu?
Belki de biz Müslümanların, bu kadar bölük pörçük oluşumuzun altında, bu hastalığa sahip olmamız yatıyordur. Hiç düşündük mü? Bir kez de olsa düşünmemiz gerekmiyor mu?
Gelin hep beraber bizleri yaralayan bu hastalıktan, bir an önce kurtulmaya çalışalım. Ümmet bütünlüğünün en çok oluşması gereken bu zamanda, bu bütünlüğe bir katkımız olsun.
Nasıl mı? Ya hayrı söyleyelim, ya da susalım. Allah’ın Selamı Üzerinize Olsun.
Yalan Söylemek İle İlgili Makale
Yalanların Rengi
Yalan,
insanları aldatmak ve istismar etmek amacıyla söylenmiş sözcüklerdir. En yalın
hali ile yalanı bu şekilde izah edebiliriz. Yalan üzerinde biraz düşünüp,
analiz yaptığımızda; yalanların niçin söylendiğini ve nelere sebep
olabileceğini net bir şekilde görebiliriz.Ticaretle uğraşan bir esnaf, rant
elde etmek için bayatlamış ürünlerini müşterisine satabilmek için ürünlerinin
yeni geldiğini ve dolayısıyla taze olduğunu söyleyerek satabilir. Müşteri,
esnafın ahvaline bakıp, ona inanabilir ve bayatlamış ürünü alabilir. Evine
gidip, aldığı gıda maddesini ailesiyle birlikte tüketen müşteri, gıda
zehirlenmesinden dolayı aile boyu ya hastanelik olabilir, ya da hayatını
kaybedebilir.
Şehrin
yabancısı olduğunu söyleyerek taksiye binen bir müşteri; şoförden kendisini en
kestirme yoldan gideceği yere götürmesini rica edebilir. Şoför, müşterisinin
yabancı olmasından faydalanarak, taksimetrenin daha fazla yazmasını sağlamak
amacı ile karışık ve uzun yollardan giderken, herhangi bir araç ile çarpışıp
kaza yapabilir. Kazada can kaybı olabileceği gibi, büyük hasarda meydana
gelebilir.Bir daireyi almak istediği halde alamayan bir kişi; sevmediği bir
kişinin o daireyi almaya çalıştığını öğrenebilir. Sevmediği kişinin bu daireyi
almaması için sağa-sola yalan bilgiler yayabilir. Daireyi almak isteyen kişi,
ortada dolaşan yalanlara inanıp, mal sahibine daireyi almaktan vazgeçtiğini
söyleyebilir. Daire sahibi, müşterisini kaybetmenin hırsıyla bu yalanı ortaya
atanı bulabilir. Dairesi hakkında uydurulan yalanları yalancının suratına
vurabilir; hatta hakaret edebilir. Bu tartışma, hastanede veya polis
karakolunda noktalanabilir.Hastaneden geçmek zorunda kalan sağlıklı bir kişi;
bir kadının acil servis önünde feryat-figan kan aradığını görse; kendisinden de
kan istense; ölümle pençeleşmekte olan hastayı umursamadan kan gurubunun
tutmadığını söyleyebilir; ancak bir ünitelik kan bulunamadığı için hasta
kaybedilebilir.
Bir kişi, parkta bulduğu poşete sarılmış
birkaç tomar parayı çaktırmadan cebine indirebilir. Uzun süredir alamadığı
eşyalarını bu parayla alıp, eşinin veya babasını veya annesinin soracağı
soruların önüne set çekebilir. Ancak bulunan para; kaybeden kişinin ev borcu
olabilir veya bir emanet olabilir. Şayet para emanet ise; parayı kaybeden kişi
emniyetsiz bir kişi durumuna düşebilir. Ya da banka kredisi çekerek ev borcunu
ödemek istemiş olabilir. Bu durumda kişi, hem bankaya borçlu kalacak ve hem de
ev borcunu ödemeye devam edecek.Haylaz bir lise öğrencisi, ailesine her gün
okula gittiğini ve derslerinin de gayet başarılı olduğunu söyleyebilir.
Öğretmenlerinin veya komşularının uyarıları sonucunda ailesi çocuğuna niçin
okula gitmediğini sorabilir. Öğrenci, yeminler ederek okula gittiğini
söyleyerek ailesini aldatabilir. Bu öğrenci, okulların kapanmasına daha zaman
olduğunu, kırık notlarını da düzeltebileceğini düşünerek sokaklarda haylazlık
yapmayı amaçlamıştır. Sömestri sonunda öğrencinin kırık notları karneye
yansıdığında, söyleyecek yalan bulamayacaktır. Öğrenci bu davranışıyla hem
ailesinin bir yıllık emeğini hiç etmiş olacak ve hem de aynı sınıfı tekrar
okumak zorunda kalacaktır.
Hâkim
karşısına çıkan iki yalancı şahit, kendilerine vaat edilen menfaat karşısında
yalan beyanlarda bulunabilir. Yalancı şahitler, yalan beyanlarıyla Hak ve Hukuk
ilkelerini terk ederek, adaletin yanlış tecelli etmesine sebep olurlar. Yalan
beyanlarla adaletin sürekli yanıltılması toplumun adalete olan güveninin
sarsılmasına sebep verir. Yalancı şahitlikle hak sahiplerinin hakları birkaç
kuruş menfaat uğruna çiğnenirken; haksızlarında ödüllendirilmesi sağlanmış
olur. Bu çirkin davranış; toplumsal barışı ve güveni ciddi şekilde erozyona
uğratan aşağılık bir davranış biçimidir.Aldatıldığını düşünen bir kadın;
kendisini aldatıp aldatmadığını eşine sorabilir. Aldatan eş, bir can simidi
gibi yalanlara sarılarak böyle bir şeyin olmadığını ileri sürüp, eşini
aldatmaya devam edebilir. Takipte olan aldatılan eş, eşine suçüstü yapabilir.
Aldatan için artık çok geçtir. Durumu kurtarabilmek için başka yöntemler
keşfetmesi gerekecektir. Aldatılan eş ise, bunu bir gurur meselesi yaparak bu
evliliği sonlandırabilir. Bu durumda aldatan eş, günübirlik keyfi için severek
evlendiği eşine ihanet ederek yuvasının yıkılmasına sebep olabilir. Aldatılan
kadın ise, güvenerek evlendiği adamdan hayati bir darbe yemenin acısı ile
yuvasını yıkabilir.
Bu yönleriyle yalan, yuva yıkabilen, insanları
mezara ve hapse yollayabilen güçlü, güçlü olduğu kadarda iğrenç bir silahtır.
Ben bu tür yalanları amaçları ve sonuçları itibariyle ‘Siyah Yalanlar’ olarak tanımlarken;
aynı zamanda da ‘Acizlerin Silahı’ olarak görüyorum.İyiye, güzele ve hayra
hizmet için söylenen yalanlar da vardır:
Bir toplulukta; toplulukta bulunmayan bir kişi
hakkında çok çirkin iddialar ileri sürülebilir. İnsanların birbirlerine böyle
kötü sözler söylenmesinden hoşlanmayan bir kişi, kötülenen kişinin çok iyi bir
insan olduğunu anlatabilmek için, aslında olmayan birtakım güzel işlerinden ve
huylarından bahsederek, kötülenen kişinin kötülenmesinin önüne geçebilir. Amaç;
insanların arasının açılmasını önlemek, birkaç ufak güzel yalanlarla ileride
büyüyebilecek hadiselerin veya kırgınlıkların önüne geçebilmektir.Bir kişi,
arkadaşına güvendiği için bir sır verebilir. Bu sır, mahalleden bir kadın veya
kız olabilir. Sır sahibi kişi, bulunduğu bir mecliste, birinin gece vakti
falanca kızın veya falanca kadının evinin önünde dolaştığını işitebilir. Öfkeli
kalabalık, sır sahibine bu namussuzu tanıyıp tanımadığını sorabilir. Sır sahibi
tanımadığını söyleyerek sır verenin öldürülmesini engelleyebilir. Sır sahibinin
yapacağı şey; ahlaksızlık peşinde koşan arkadaşına gidip, bulunduğunda veya
bilindiğinde kendisinin acımasızca infaz edileceğini söyleyerek arkadaşını bu çirkin
davranıştan kurtarmaktır.Arkadaşının uyuşturucu batağına düşmekte olduğunu
gören bir kişi; arkadaşına gidip, polisler tarafından sürekli arandığını
söyleyip korkmasını sağlayabilir. Bu yalanla arkadaşını bu illetin pençesinden
çekip çıkarmak amaçlanmıştır.
Küçük örneklerle aktarmaya çalıştığım bu
yalanlar, söyleniş amaçları bakımından bireylere ve toplumlara bulaşabilecek
fitneleri ve tehlikeleri ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Sonuçları ve amaçları
bakımından bu yalanlara ‘Beyaz Yalanlar’ diyebiliriz.Bir kısım insanlar daha
vardır ki; kendilerini çok daha farklı göstermek için sürekli yalan konuşurlar.
Toplumumuzda bu tür insanlara ‘Torba Ağız’ veya ‘Çom Ağız’ denir. Bu tip
kişiler, sürekli yalan konuştukları için sözlerine itibar edilmediği gibi,
toplumdan da dışlanırlar.
Kısa ve
günlük hayatta yaşadığımız veya yaşamamız mümkün olan bu yalanları sebepleri ve
sonuçları itibariyle gördükten sonra; ağzımızda söylemeye hazırladığımız
sözcüklerin önünü ve sonunu düşünmemiz gerekir. Bir hiddetle ağzımızdan
fırlayan sözcükler bir bumerang gibi dönüp bizi vurabilir. İşte bu noktada Hz.
Ali’nin (r.a) şu güzel ve öz sözlerini aktarmak istiyorum: “Söz, ağzınızdan
çıkıncaya kadar sizin esirinizdir; ancak söz ağzınızdan çıktığında siz onun
esiri olursunuz”
Son söz olarak; yalan söylemekten kendini
kurtaramayan kişiler, yalanların en beyaz olanına sarılmalıdır. Böylece, hem
kendilerine ve hem de topluma bir iyilik yapmış olurlar. Her ne olursa olsun;
yalansız ve riyasız bir hayat yaşamamız dileklerimle.(Altuğ Öztürk)
Kumar ve İçki İle İlgili Makale
Kumar Oynamak Kumar Oynatmak
Kumar; Nasıl
sonuçlanacağı önceden belli olmayan, ihtimalli bir şeye bağlı kalarak para veya
mal vermek veya almaktır. Adı ne olursa olsun, bu özelliği taşıyan para veya
mal karşılığı oynanan her oyun kumardır. Kazanma veya kaybetme söz konusu olan
hangi çeşit oyun olursa olsun, bu kumardır.
Kumardaki
kazanç, haksız bir kazançtır. Başkalarının zararına olarak, çalışmadan şansa
dayanan bir menfaat elde etme halidir.
Kumarın her
çeşidi İslâm’da haram kılınmıştır.
“Aranızda
mallarınızı haksız sebeplerle ve bâtıl yollarla yemeyin.” [273]
“Ey
insanlar, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliktir.
Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz şeytan içki ve kumar yüzünden
aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan (Allah’a
kulluktan) alıkoymak ister.” [274]
Kumar da,
zinâ ve içki gibi haram kılınmıştır. Kumarın bunlar gibi ferdî, ailevî,
toplumsal zararları çoktur. Bu zararlar fertlerin iş hayatını kaybetmesi,
kendini içkiye kaptırması, kumardan dolayı kavgalar ederek adam vurmalar
sebebiyle hapishaneye girilmesi ve hanımlarından ayrılmak zorunda kalması,
ailelerin yıkılması, hatta intihara kadar götüren çok kötü bir alışkanlıktır.
Bu şekilde ferdî, ailevî, toplumsal huzuru bozan kumar, dünya ve âhirette
insanların perişan olmasına sebep olmaktadır. Bundan dolayı kumara götüren her
türlü teşebbüsten sakınmalı ve insanları sakındırmaya çalışmalıdır.
Tavla,
satranç, iskambil, dama, tenis ve bilardo, okey gibi oyunların hepsi kumar
amacıyla oynandığı ve bunlarla kazanç elde etmek istendiği takdirde, kumar
hükmünde olduklarında şüphe yoktur (ve haramdır).” [275]
İslam,
birçok oyun ve eğlence çeşidini helâl, bunun yanında kumar bulaşığı olan her
türlü oyunu da haram kılmıştır. [276] Bu cümleden olarak eğer kendisine kumar
karışıyorsa; tavla oynamak (zar atmak) ittifakla haramdır. Fakat ona kumar
karışmıyorsa; bir kısım âlimler haram, bir kısmı da haram değil, mekruhtur,
derler. [277]
Tavla
oynanması, dinen, haram olmamakla birlikte, mekruh olduğu söylenebilir. [278]Sonuç
olarak, kumar amacı olmaksızın sadece dinlenmek, eğlenmek ve zevk için
oynanabilen oyunların da mubah olabilmesi için dört şart öngörülmüştür; oyun;
a) Namazın
geçmesine veya gecikmesine yol açmamalı,
b) Hiçbir
menfaat beklenmemeli,
c) Oyun sırasında dilini kötü ve boş sözlerden
korumalı (ayrıca kızgınlığa, dargınlığa sebep olmamalı),
d) Normal
dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına yol açmamalıdır. [279]
Piyango,
spor toto, loto, at yarışları, bahis gibi tertip ve oyunlar da kumardır [280]
ve haramdır.
Şunu da iyi
bilmek gerekir:
Bazıları
kahvede, çayına iskambil kağıdı veya tavla, okey vs. oynuyorlar. Yenilen o
masadaki içilen çay, gazoz, ne ise bunların parasını veriyor, “bu kumardır,
dinimizde haramdır” dendiğinde, “kardeşim niye kumar olsun? Biz parayla
oynamıyoruz, zevk için çayına oynuyoruz” diyerek kumar olmadığını söylüyorlar.
Tabiî ki, bu söz bilinçsiz de söylenmekte, fakat bu da kumardır. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi, kazanma veya kaybetme söz konusu olan her oyun kumardır.
İster çayına, isterse parasına veya bir başka şeyine olsun bu kumardır. Buna
kumar değildir demek; haram olanı helâl göstermeye çalışmak çok tehlikelidir,
bundan sakınmak gerekir.
Büyüklenmek(kibir) İle İlgili Makale
Büyüklenmek(kibir)
Bir insanın
kendisini üstün ve büyük sanıp başkalarını aşağıda görmesi çok kötü bir huydur
İnsanın kendisini beğenmesi ve büyüklük taslaması İslam ahlakına uymaz
İnsanların birbirlerine karşı övünmeleri, başkalarını hor ve hakir görmeleri
yanlış bir davranıştır Tevazu sahipleri kendilerinden aşağı olanlara ve diğer
insanlara küçük muamelesi yapmaz Onları hor ve küçük görmezler Kur’an’da Hz
Lokman’ın oğluna yaptığı öğüt şöyle anlatılmıştır;
“Kibirlenip
insanlardan yüzünü çevirme Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah, kendini
beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez” (Lokman 18)Peygamberimiz de şöyle
buyurmuştur;
“Her kim
Allah için alçak gönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir”
Kendini
beğenme kibir ve gururun bir sonucudur Sahip olduğu nimetlerin Allah’tan
geldiğini, yine bir gün yok olup gidebileceğini düşünmemektir Kendini
beğenenler, başkalarının aklını, fikir ve düşüncelerini, davranışlarını, hatta
giyim ve kuşamlarını beğenmez Onlara göre kendileri değerli, başkaları
değersizdir Bütün yüksek makamlara onlar layıktır Kendini beğenmenin şeytanın
özelliği olduğunu ve bu yüzden cennetten kovulduğunu unuturlar Bu kötü huya
sahip olan insanların bundan kurtulması için olgun ve erdemli insanlarla
beraber olmaları ve kendi kusurlarını ve eksikliklerini görmeye çalışmalıdırlar
Kendi kusurlarını görmeyen insanların olgun bir ahlaka sahip olmaları
olanaksızdır
Başkalarını
hor görmenin en büyük nedenlerinden birisi kibirdir Bir insanın diğer insanlara
karşı kibirli davranması çok kötüdür Üstünlüğün mal, servet, soy, evlat ve
renkte değil dindarlıkta olabileceğini düşünenlerin kibirlenmesi düşünülemez
Fakat bilgisiz insanlar her zaman ellerindeki nimetleri kibirlenmek için bir
neden olarak görürler Kur’an’da bu konuda şöyle buyurulmuştur;
“Yeryüzünde
kibir ve azametle yürüme, çünkü sen asla yeri yaramaz ve boyca da dağlara
eremezsin” (İsra 37)Peygamberimiz de; “Cehennemlikleri size haber vereyim mi?
Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir” buyrmuştur
Tevazu
sahibi olmak mü’minlerin özelliklerinden ve İslam ahlakının temel
kurallarındandır İnanan insan, daima tevazu sahibi olmalı başkalarını hor
görmemelidir Çünkü sahip olduğuu nimetler gelip geçicidir ve insanın
başkalarını görmesi için herhangi bir neden yoktur
Alay Etmek İle İlgili Makale
İnsanları küçümsemek ve alay etmek
Bir
Müslümanı küçümsemek, onu küçümsercesine konuşmak ve o şekilde davranmak çok
çirkin bir huydur.
Renk, ırk,
soy-sop, servet, mevki-makam vs. gibi durumlar "üstünlük" vesilesi
değildir.
Bu gibi
durumları ölçü edinerek bir başkası küçümsenemez. Amelleri küçümsemek de
böyledir. Bu durumla ilgili hadis-i şeriflere bakalım.
Ebu Hureyre
(r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer
bir kimsenin -amellerini küçümseyerek- 'insanlar helak oldu' dediğini
işitirseniz, işte o -kendisini beğendiği için- daha kötü bir şekilde helak
olmuştur."(Tergib ve Terhib, c.5/513)
Beyhaki'nin
diğer bir rivayeti de şöyledir: "Kimsenin, kimseye dinden veya takvadan
başka bir üstünlüğü yoktur. Kişiye -günah olarak- kötü sözlü, kötü huylu ve
cimri oluşu yeter." (a.g.e., 5/515)
Alay; Bir
şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek,
başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek,
toplumda küçük düşürme hareketlerine denir.
Alay etme
duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra karşısındaki
insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Neticede bu duygu insanları
alaya aldırır, şeytanı Rabb'ine isyan ettiren böbürlenerek Hakkı kabûl etmemek
ve insanları hor görmek şeklinde tezahür eden kibir ve gurur hastalığını ortaya
çıkarır.
Bu hususta
Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır:"Ey iman edenler! Bir topluluk diğer
bir topluluğu alaya almasın; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı
bulunurlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden
daha hayırlıdırlar. Hem birbirinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın.
İmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötü isimdir! Kim de tövbe etmezse, işte
onlar zalimlerin ta kendileridir." (el-Hucurât, 49/11)
Mevzu ile
ilgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şu hadis-i şerifi kulaklara küpe
olmalıdır: Haris oğlu Alâ (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu
rivayet etti: "İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını araştırıp
yayanları, iyi kimselere suç isnad eden koğucuları Allah (c.c.) köpek suretinde
haşredecektir."(Tergib ve Terhib, c.5/391)
Hırsızlık İle İlgili Makale
Hırsızlık hakkında
Hırsızlık
insan onurunu ayaklar altına alan çok kötü bir davranıştır Bu yüzden bütün
dinler, birinin başkasına ait bir eşyayı gizlice kendi üzerine almasını büyük
bir günah ve büyük bir suç saymıştır İlâhi dinlerin önemli yasalarından biri
“çalmamak”tır
Bir kimsenin
kamuya ait malları kendi zimmetine geçirmesi, bir çocuğun babasının cebinden
habersiz para alması, bir öğrencinin arkadaşına ait bir eşyayı bilerek kendi
çantasına koyması birer hırsızlık örnekleridir Güçlü karaktere sahip olan
insanlar, asla hırsızlık yapmazlar Aynı şekilde Allah’a ve ahiret gününe inanan
biri, başkasına ait bir mala el uzatamaz Çünkü, hırsızlık yaparken kimse
görmese bile Allah’ın onu gördüğünü ve bu kötü işten dolayı hesaba çekileceğini
bilir
Peygamberimiz,
ona tabi olmaya gelen insanlardan hırsızlık yapma da dahil olmak üzere bir çok
kötülükten uzak duracaklarına dair söz alırdı Bu konuda Allah’ın emri vardır:
“Ey
Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir
iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana
biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret
dile Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” ( Mümtehine 12)
Yoksulluk,
insanları hırsızlığa yönlendiren en büyük etkendir Bu yüzden, yoksul duruma
düşmemek için çok çalışmalıyız Diğer yandan zengin olan insanlar, yoksul olan
kimselere yardım elini uzatmalı, onların hırsızlığa mecbur olmalarını
önlemelidir
İslam dini,
açlık ve aşırı yoksulluk sebebi olmaksızın büyük paralar veya kıymetli eşyalar
çalan hırsızlar için çok ağır cezalar koymuş, onları caydırmak istemiştir Ancak
bu ceza, açlıktan dolayı örneğin bir ekmek vb gibi şeyler çalanlara uygulanmaz
Böyle durumlarda İslam dini hırsızı değil, onu bu kötü işe bulaşmasına sebep
olan varlıklı insanları sorumlu tutar Çünkü onlar kendi fakirlerini sahiplenip,
onlara yardım elini uzatmış olsalardı, onlar böyle bir suçu işlemeyecekti
Bir
arkadaşının kalem veya silgisini çalan bir öğrenci çoğunlukla kendini “o da
benim şu eşyamı çalmıştı” şeklinde savunmaktadır Bu kesinlikle geçerli bir
sebep değildir Yapılan bir hırsızlığın karşılığı yine hırsızlık olamaz Böyle
yapıldığı zaman hırsızlık olayları daha da yaygınlaşır ve bu durum güven
ortamını tehdit ettiğinden hepimiz rahatsız olur ve üzülürüz
Ne olursa
olsun, hırsızlık gibi bir suçla adımıza gölge düşürmemeli, bu kötü huyun bizde
yer edinmemesi için, hırsızlığın panzehiri olan başkasına hediye verme,
ikramlarda bulunma gibi davranışları kazanmaya çalışmalıyız(Dr Ali Kuzudişli)
Kötü Zanda Bulunmak İle İlgili Makale
Kötü zan,
biri hakkında önyargılı bir şekilde kötü kanaat beslemek, onunla ilgili olumsuz
tahminlerde bulunmaktır. Örneğin; paran kaybolduğunda, bir neden yokken
arkadaşının çalmış olduğunu düşünmen, onun hakkında “kötü zan” beslemiş
olmandır.
Arkadaşı
hakkında kötü zan sahibi olan birinin, ona karşı davranışları olumsuzlaşır;
ters davranır; kırıcı olur. Oysa gerçek durum tahmin ettiği olmayabilir. Eğer
sandığı gibi değilse, ters davrandığı ve kalp kırdığı için arkadaşının hakkına
girmiş olur. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:"Ey inananlar, zannetmekten kaçının, çünkü kimi zanlar günahtır.” (Hucurat 12)
Kötü zanda bulunmak dostların ve arkadaşların arasını açar; onları birbirine düşman eder. İnsanların güven duygularını zedeler.
İnsanlarda kuşku uyandıracak davranışlardan uzak durmalı, insanlara karşı nedensiz yere olumsuz düşünceler beslememeliyiz.Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli
Kıskançlık İle İlgili Makale
Kıskançlık,
bir kimsenin sahip olduğu mevki, şan, şöhret, mal, mülk gibi özelliklerini
çekememek bunlardan rahatsız olmak ve o kişinin elinden bütün bunların
gitmesini istemek demektir
Kıskançlık, pek çok kötülüğü beraberinde
getiren önemli bir ruh hastalığıdır Kötü huyların başıdır İnsanlar arasındaki
düşmanlıklar, kibir, kendini beğenme gibi bazı ahlaki rahatsızlıklar kıskançlık
ve hasedi doğurmaktadır Böyle insanlar başkalarının üstünlüklerini kendilerine
yediremezler Kıskançlık duygusu çoğu kez kıskanılan kimseye zarar vermeye kadar
gidebilir
Kur’an’da;
"De ki: Hasetçilerin kıskançlığından Allah’a sığınırım” ( Felak 5)
buyurulmuştur Peygamberimiz de; “Haset etmekten sakınınız, çünkü ateşin odunu
veya otları yok ettiği gibi hased de iyi işleri yok eder” demiştir
Başkalarında
görülen üstünlükleri kıskançlık duygusuna kapılmadan, takdirle karşılamak
gerekmektedir Bu üstünlüğün kendisinde bulunmasını istemek kıskançlık değil,
gıptadır Gıpta, başkasında gördüğü faziletlere imrenme anlamana gelir; “Mü’min
gıpta eder, münafık ise kıskançlık” sözü bu ahlaki durumu anlatmaktadır
Başkasında bulunan üstün özelliklere imrenmek ve onlara sahip olma gayreti
içine girmek güzel ve desteklenmesi gereken bir davranıştır Gıpta, bir bakıma
insana umut aşılar ve onu tatlı bir yarış içine sokar
Kıskançlık
ve haset ahlaklı bir insanda bulunmaması gereken kötü huylardandır İnsanların
güzel ve üstün özelliklerini kıskanmamalıyız Evde kardeşimizi, okulda
arkadaşımızı kıskanmamalıyız Eksiklikler çalışma ve gayretle üstün özelliklere
dönüşebilir
Uyuşturucu İle İlgili Makale
UYUŞTURUCU
Bir
Müslümanı küçümsemek, onu küçümsercesine konuşmak ve o şekilde davranmak çok
çirkin bir huydur.
Renk, ırk,
soy-sop, servet, mevki-makam vs. gibi durumlar "üstünlük" vesilesi
değildir.
Bu gibi
durumları ölçü edinerek bir başkası küçümsenemez. Amelleri küçümsemek de
böyledir. Bu durumla ilgili hadis-i şeriflere bakalım.
Ebu Hureyre
(r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer
bir kimsenin -amellerini küçümseyerek- 'insanlar helak oldu' dediğini
işitirseniz, işte o -kendisini beğendiği için- daha kötü bir şekilde helak
olmuştur."(Tergib ve Terhib, c.5/513)
Beyhaki'nin
diğer bir rivayeti de şöyledir: "Kimsenin, kimseye dinden veya takvadan
başka bir üstünlüğü yoktur. Kişiye -günah olarak- kötü sözlü, kötü huylu ve
cimri oluşu yeter." (a.g.e., 5/515)
Alay; Bir
şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek,
başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek,
toplumda küçük düşürme hareketlerine denir.
Alay etme
duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra karşısındaki
insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Neticede bu duygu insanları
alaya aldırır, şeytanı Rabb'ine isyan ettiren böbürlenerek Hakkı kabûl etmemek
ve insanları hor görmek şeklinde tezahür eden kibir ve gurur hastalığını ortaya
çıkarır.
Bu hususta
Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır:"Ey iman edenler! Bir topluluk diğer
bir topluluğu alaya almasın; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı
bulunurlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden
daha hayırlıdırlar. Hem birbirinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın.
İmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötü isimdir! Kim de tövbe etmezse, işte
onlar zalimlerin ta kendileridir." (el-Hucurât, 49/11)
Mevzu ile
ilgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şu hadis-i şerifi kulaklara küpe
olmalıdır: Haris oğlu Alâ (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu
rivayet etti: "İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını araştırıp
yayanları, iyi kimselere suç isnad eden koğucuları Allah (c.c.) köpek suretinde
haşredecektir."(Tergib ve Terhib, c.5/391)
Daha çok
gençliğimize musallat olan bir illettir. Bu illetle tanışanların başarılı olma
şansı yoktur. Çünkü hayatın kendisini yok eden bu illet, gençlikte ne hedef ne
de ideal bırakır.
Bir ülkenin
her şeyi gençliğe bağlıdır. Mutlu ve huzurlu yarınlar; ancak, akıl sağlığı
yerinde, kötü alışkanlıklârı olmayan temiz bir gençlikle mümkündür. Öyleyse
yarının teminatı olan gençlerimizi uyuşturucudan korumalıyız. Onları bu
tehlikelere karşı uyarmalıyız. Gençlerimiz bizim umudumuz ve geleceğimizdir.
Uyuşturucu denen virüs; umudumuz ve geleceğimiz olan gençlerimizin hayatını bir
anda söndürür. Geleceğimizin teminatı bireyler uyuşturucu ile birlikte yok
olmaya başlarlar; umutlarımız da onlarla birlikte yok olur. Bireyselliğin ön
planda bulunduğu ve ailenin model olma fonksiyonunu yitirdiği toplumlarda
uyuşturucu kullanımı ve diğer zararlı alışkanlıkların yoğunluğu gözden
kaçırılmamalıdır. Bu ve bunun gibi etkiler, sağlıklı bir ailenin korumasında
olmayan gençlerin kendilerini yalnız hissetmelerine ve daha fazla yanlış
yapmalarına neden olmaktadır. Uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların
önlenmesi açısından, geleneksel aile yaşantısının geçerli olduğu ülkeler daha
şanslıdır. Geniş ve bağları güçlü ailelerde yetişen gençlerin düşecekleri
yanlış da az olmaktadır. Ülkemizde uyuşturucu kullanma oranı hızla
artmaktadır... Hatta gençlerimizin özendiği ve hayatlarını her gün takip ettiği
ünlülerin de uyuşturucu kullanması gençlerimizi olumsuz etkilemekte,
kısırlaştırmaktadır.
Peki nedir
uyuşturucu? Canlı organizmanın yapısını olumsuz yönde etkileyen; fiziki ve
psikolojik bağımlılık yapan; ruhsal, bedensel ve zihinsel faaliyetleri bozan;
fert ve toplum yapısını büyük ölçüde yıpratan doğal ve kimyasal maddelere
"uyuşturucu" denir. Bugün gençlerimizi uyuşturucu kullanmaya iten
birçok sebep vardır.
Bu sebepleri
şöyle sıralayabiliriz.
Bilgi
eksikliği ve cehalet
Arkadaşa ve
taklit ettiği insana özenti.
Uyuşturucu
kullanımına müsait mekanlar
Kötü arkadaş
Grup
içindeki baskı
Merak
duygusu
Bir kereden
bir şey çıkmaz anlayışı
Kendini
ispatlama hastalığı
Bozuk bir
çevrenin baskısı
Çevreye uyma
eğilimi
Genetik
yapının yönelimi
Duygusal ve
psikolojik boşluk
Ailevi,
kültürel ve inanç boyutundaki yozlaşmalar
Gelecek
kaygısı
Stres ve
yalnızlık
Toplumsal
sorunlar (Ekonomik kriz)
işsizlik
Eğitim
yetersizliği gibi etkenler gençlerimizi uyuşturucu kullanmaya iten nedenler
olarak gösterilmektedir.
Dünya sağlık
örgütünün uyuşturucuya başlama yaşıyla ilgili araştırması bir milletin geleceği
açısından dehşet vericidir. Eğer gençliğe tam anlamıyla sahip çıkılmazsa;
gençlik yarının enkazı haline gelecektir... işte araştırmanın sonuçları.
Uyuşturucuya
başlama nedenleri:
Arkadaş %50
Merak %31
Problemler %11
Eğlenmek ve
vakit öldürmek %8
Görüldüğü
gibi temelde gençlerimizi uyuşturucuya iten nedenler; tehlikeden habersizlik ve
bilgisizliktir. Gençlerimiz; onları uyuşturucu bataklığına sürükleyen bu tür
sebeplerden uzak durmalıdırlar. Araştırmada uyuşturucuya başlama yaşlarına
bakınca; gençler üzerinde ne tür oyunlar oynandığını hemen fark edebiliyoruz...
UYUŞTURUCUYA BAŞLAMA YAŞLARI
15 yaş
altı %31
15-21 yaş
arası %43
20-25 yaş
arası %12
25-30 yaş
arası %6
30'dan
yukarı %8
Araştırmanın
sonuçlarından da anlaşılacağı gibi; uyuşturucu en çok 15-20 yaş arasında
kullanılmaktadır. Uyuşturucunun hedef kitlesi; çocuklarımız ve gençlerimizdir.
Gençlerimizi bu ve buna benzer tehditlerden korumak için elimizden gelen her
şeyi yapmak zorundayız; Çünkü yarın kendi çocuklarımız da bir uyuşturucu
kurbanı olarak karşımıza çıkabilir. Uyuşturucunun bir gençte yapacağı tahribat
çok büyüktür, işte bunlardan birkaçı:
Beyin ve
merkezi sinir sisteminde tahribata yol açar. Akıl ve iradeyi devre dışı
bırakır. Gençleri dengeden, normal yaşam ve davranışlardan uzaklaştırır.
Delilik,
erken bunama, şuur ve hafıza kaybı, felçlere yol açar. Genç yaşta dünya insana
zindan olur.
Fizik çöker.
Moral değerleri yok olur.
Uyuşturucu
süreklilik arz ederse, intihar arzusu uyandırır. Doz aşımı ölümlere yol açar.
Korkular,
endişeler, düşünme bozuklukları, ters yorumlar, olmayan düşman icat etmeler
başlar.
Kalp ve kan
arızaları, pıhtılaşma, şekil bozuklukları, kangrenler, karaciğer ve böbreklerle
ilgili sorunlara yol açar.
Suç işlemeye
zemin oluşturur.
Sosyal,
kültürel ve ekonomik sorunlara davetiye çıkarır. Bireyi aileden, çevreden ve
toplumdan uzaklaştırarak sosyal bir sorun haline getirir.
Sorulması
gereken diğer bir soru: Uyuşturucu bağımlısını nasıl tanıyacağız?
El, kol,
bacaklarda siyah lekeli iğne yerleri
Damar veya
yüzeye yakın yerlerde şişlik, iltihaplar.
.
Uyuşukluk,
uykulu olma durumu, kendinden geçme, dalgınlık, kasıntı,
Gözbebeklerinin
ölçüsünde değişme,
Ateşe tutmak
için sapı arkaya bükülmüş kaşıklar, şırıngalar vb. aletler bulundurmak.
Hırsızlık,
ortadan kaybolma, kazanç-harcama dengesizliği.
Tanınmayan,
kötü çevrede olan arkadaşlarla engellenmeyen bağımlılık
Madde
bağımlıları sinirlidir. Enjekte zaman yaklaştığında göz sulanması, hırçınlık,
burun akması, ağrı, kaşıntı, titreme, soğuk terleme, esneme ve göz bebeklerinin
büyümesi gibi bedensel değişiklikler gözlenir.
Peki aileye,
eğitimcilere, aydınlara ve medyaya düşen görev nedir?
Gençlik
elbet gidecek; yazdan sonra kış nasıl geliyorsa" gençlikten sonra da
ihtiyarlık gelecek. Bizler, gençlerimizin yarın pişmanlık duydukları şeyleri
yapmalarından dolayı ağlamalarını istemiyorsak; gençliğimize bugünden sahip
çıkmalıyız...
Gençlerimize
güven duygusu aşılamalıyız. Onların sorunlarıyla ciddi anlamda ilgilenmeli,
aile şefkati göstermeli, güçlükleri ve
olumsuzlukları yenebilme gücünü
aşılamalıyız. Azim ve irade gücünün önemini belirtip; gençlerimizi
okumaya, sorgulamaya, düşünmeye yönlendirmeliyiz. Medya olarak; eğlence yerleri
adı altında her türlü uygunsuz davranışın sergilendiği mekanları göstermekten
uzak durmalıyız... Haber yaparken uyuşturucuyu teşvik edici haberler
vermemeliyiz. Bunun yerine bir bilim adamını çıkartıp bu bilim adamına;
insanlarımız nasıl uyuşturucudan korunur; uyuşturucuya iten sebepler nelerdir
diye sorular yöneltip, bireylerimizi ve ailelerini aydınlatabiliriz...
Bir
Müslümanı küçümsemek, onu küçümsercesine konuşmak ve o şekilde davranmak çok
çirkin bir huydur.
Renk, ırk,
soy-sop, servet, mevki-makam vs. gibi durumlar "üstünlük" vesilesi
değildir.
Bu gibi
durumları ölçü edinerek bir başkası küçümsenemez. Amelleri küçümsemek de
böyledir. Bu durumla ilgili hadis-i şeriflere bakalım.
Ebu Hureyre
(r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer
bir kimsenin -amellerini küçümseyerek- 'insanlar helak oldu' dediğini
işitirseniz, işte o -kendisini beğendiği için- daha kötü bir şekilde helak
olmuştur."(Tergib ve Terhib, c.5/513)
Beyhaki'nin
diğer bir rivayeti de şöyledir: "Kimsenin, kimseye dinden veya takvadan
başka bir üstünlüğü yoktur. Kişiye -günah olarak- kötü sözlü, kötü huylu ve
cimri oluşu yeter." (a.g.e., 5/515)
Alay; Bir
şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek,
başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek,
toplumda küçük düşürme hareketlerine denir.
Alay etme
duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra karşısındaki
insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Neticede bu duygu insanları
alaya aldırır, şeytanı Rabb'ine isyan ettiren böbürlenerek Hakkı kabûl etmemek
ve insanları hor görmek şeklinde tezahür eden kibir ve gurur hastalığını ortaya
çıkarır.
Bu hususta
Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır:"Ey iman edenler! Bir topluluk diğer
bir topluluğu alaya almasın; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı
bulunurlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden
daha hayırlıdırlar. Hem birbirinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın.
İmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötü isimdir! Kim de tövbe etmezse, işte
onlar zalimlerin ta kendileridir." (el-Hucurât, 49/11)
Mevzu ile
ilgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şu hadis-i şerifi kulaklara küpe
olmalıdır: Haris oğlu Alâ (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu
rivayet etti: "İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını araştırıp
yayanları, iyi kimselere suç isnad eden koğucuları Allah (c.c.) köpek suretinde
haşredecektir."(Tergib ve Terhib, c.5/391)
Daha çok
gençliğimize musallat olan bir illettir. Bu illetle tanışanların başarılı olma
şansı yoktur. Çünkü hayatın kendisini yok eden bu illet, gençlikte ne hedef ne
de ideal bırakır.
Bir ülkenin
her şeyi gençliğe bağlıdır. Mutlu ve huzurlu yarınlar; ancak, akıl sağlığı
yerinde, kötü alışkanlıklârı olmayan temiz bir gençlikle mümkündür. Öyleyse
yarının teminatı olan gençlerimizi uyuşturucudan korumalıyız. Onları bu
tehlikelere karşı uyarmalıyız. Gençlerimiz bizim umudumuz ve geleceğimizdir.
Uyuşturucu denen virüs; umudumuz ve geleceğimiz olan gençlerimizin hayatını bir
anda söndürür. Geleceğimizin teminatı bireyler uyuşturucu ile birlikte yok
olmaya başlarlar; umutlarımız da onlarla birlikte yok olur. Bireyselliğin ön
planda bulunduğu ve ailenin model olma fonksiyonunu yitirdiği toplumlarda
uyuşturucu kullanımı ve diğer zararlı alışkanlıkların yoğunluğu gözden
kaçırılmamalıdır. Bu ve bunun gibi etkiler, sağlıklı bir ailenin korumasında
olmayan gençlerin kendilerini yalnız hissetmelerine ve daha fazla yanlış
yapmalarına neden olmaktadır. Uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların
önlenmesi açısından, geleneksel aile yaşantısının geçerli olduğu ülkeler daha
şanslıdır. Geniş ve bağları güçlü ailelerde yetişen gençlerin düşecekleri
yanlış da az olmaktadır. Ülkemizde uyuşturucu kullanma oranı hızla
artmaktadır... Hatta gençlerimizin özendiği ve hayatlarını her gün takip ettiği
ünlülerin de uyuşturucu kullanması gençlerimizi olumsuz etkilemekte,
kısırlaştırmaktadır.
Peki nedir
uyuşturucu? Canlı organizmanın yapısını olumsuz yönde etkileyen; fiziki ve
psikolojik bağımlılık yapan; ruhsal, bedensel ve zihinsel faaliyetleri bozan;
fert ve toplum yapısını büyük ölçüde yıpratan doğal ve kimyasal maddelere
"uyuşturucu" denir. Bugün gençlerimizi uyuşturucu kullanmaya iten
birçok sebep vardır.
Bu sebepleri
şöyle sıralayabiliriz.
Bilgi
eksikliği ve cehalet
Arkadaşa ve
taklit ettiği insana özenti.
Uyuşturucu
kullanımına müsait mekanlar
Kötü arkadaş
Grup
içindeki baskı
Merak
duygusu
Bir kereden
bir şey çıkmaz anlayışı
Kendini
ispatlama hastalığı
Bozuk bir
çevrenin baskısı
Çevreye uyma
eğilimi
Genetik
yapının yönelimi
Duygusal ve
psikolojik boşluk
Ailevi,
kültürel ve inanç boyutundaki yozlaşmalar
Gelecek
kaygısı
Stres ve
yalnızlık
Toplumsal
sorunlar (Ekonomik kriz)
işsizlik
Eğitim
yetersizliği gibi etkenler gençlerimizi uyuşturucu kullanmaya iten nedenler
olarak gösterilmektedir.
Dünya sağlık
örgütünün uyuşturucuya başlama yaşıyla ilgili araştırması bir milletin geleceği
açısından dehşet vericidir. Eğer gençliğe tam anlamıyla sahip çıkılmazsa;
gençlik yarının enkazı haline gelecektir... işte araştırmanın sonuçları.
Uyuşturucuya
başlama nedenleri:
Arkadaş %50
Merak %31
Problemler %11
Eğlenmek ve
vakit öldürmek %8
Görüldüğü
gibi temelde gençlerimizi uyuşturucuya iten nedenler; tehlikeden habersizlik ve
bilgisizliktir. Gençlerimiz; onları uyuşturucu bataklığına sürükleyen bu tür
sebeplerden uzak durmalıdırlar. Araştırmada uyuşturucuya başlama yaşlarına
bakınca; gençler üzerinde ne tür oyunlar oynandığını hemen fark edebiliyoruz...
UYUŞTURUCUYA BAŞLAMA YAŞLARI
15 yaş
altı %31
15-21 yaş
arası %43
20-25 yaş
arası %12
25-30 yaş
arası %6
30'dan
yukarı %8
Araştırmanın
sonuçlarından da anlaşılacağı gibi; uyuşturucu en çok 15-20 yaş arasında
kullanılmaktadır. Uyuşturucunun hedef kitlesi; çocuklarımız ve gençlerimizdir.
Gençlerimizi bu ve buna benzer tehditlerden korumak için elimizden gelen her
şeyi yapmak zorundayız; Çünkü yarın kendi çocuklarımız da bir uyuşturucu
kurbanı olarak karşımıza çıkabilir. Uyuşturucunun bir gençte yapacağı tahribat
çok büyüktür, işte bunlardan birkaçı:
Beyin ve
merkezi sinir sisteminde tahribata yol açar. Akıl ve iradeyi devre dışı
bırakır. Gençleri dengeden, normal yaşam ve davranışlardan uzaklaştırır.
Delilik,
erken bunama, şuur ve hafıza kaybı, felçlere yol açar. Genç yaşta dünya insana
zindan olur.
Fizik çöker.
Moral değerleri yok olur.
Uyuşturucu
süreklilik arz ederse, intihar arzusu uyandırır. Doz aşımı ölümlere yol açar.
Korkular,
endişeler, düşünme bozuklukları, ters yorumlar, olmayan düşman icat etmeler
başlar.
Kalp ve kan
arızaları, pıhtılaşma, şekil bozuklukları, kangrenler, karaciğer ve böbreklerle
ilgili sorunlara yol açar.
Suç işlemeye
zemin oluşturur.
Sosyal,
kültürel ve ekonomik sorunlara davetiye çıkarır. Bireyi aileden, çevreden ve
toplumdan uzaklaştırarak sosyal bir sorun haline getirir.
Sorulması
gereken diğer bir soru: Uyuşturucu bağımlısını nasıl tanıyacağız?
El, kol,
bacaklarda siyah lekeli iğne yerleri
Damar veya
yüzeye yakın yerlerde şişlik, iltihaplar.
.
Uyuşukluk,
uykulu olma durumu, kendinden geçme, dalgınlık, kasıntı,
Gözbebeklerinin
ölçüsünde değişme,
Ateşe tutmak
için sapı arkaya bükülmüş kaşıklar, şırıngalar vb. aletler bulundurmak.
Hırsızlık,
ortadan kaybolma, kazanç-harcama dengesizliği.
Tanınmayan,
kötü çevrede olan arkadaşlarla engellenmeyen bağımlılık
Madde
bağımlıları sinirlidir. Enjekte zaman yaklaştığında göz sulanması, hırçınlık,
burun akması, ağrı, kaşıntı, titreme, soğuk terleme, esneme ve göz bebeklerinin
büyümesi gibi bedensel değişiklikler gözlenir.
Peki aileye,
eğitimcilere, aydınlara ve medyaya düşen görev nedir?
Gençlik
elbet gidecek; yazdan sonra kış nasıl geliyorsa" gençlikten sonra da
ihtiyarlık gelecek. Bizler, gençlerimizin yarın pişmanlık duydukları şeyleri
yapmalarından dolayı ağlamalarını istemiyorsak; gençliğimize bugünden sahip
çıkmalıyız...
Gençlerimize
güven duygusu aşılamalıyız. Onların sorunlarıyla ciddi anlamda ilgilenmeli,
aile şefkati göstermeli, güçlükleri ve
olumsuzlukları yenebilme gücünü
aşılamalıyız. Azim ve irade gücünün önemini belirtip; gençlerimizi
okumaya, sorgulamaya, düşünmeye yönlendirmeliyiz. Medya olarak; eğlence yerleri
adı altında her türlü uygunsuz davranışın sergilendiği mekanları göstermekten
uzak durmalıyız... Haber yaparken uyuşturucuyu teşvik edici haberler
vermemeliyiz. Bunun yerine bir bilim adamını çıkartıp bu bilim adamına;
insanlarımız nasıl uyuşturucudan korunur; uyuşturucuya iten sebepler nelerdir
diye sorular yöneltip, bireylerimizi ve ailelerini aydınlatabiliriz...
Başkalarının Özel Hayatını Araştırmak İle İlgili Makale
‘Herkesin özel hayatı mahremdir. Kimsenin kusurunu, özel hayatını araştırmamalıyız. Başkasının kusurunu ortaya dökmeye çalışan, kendi kusurlarını da ortalıkta bulacaktır.’ (Muhammed Bozdağ)
Din kardeşinin ayıbını örten kimsenin, ALLAH Teala dünya ve ahirette kusurunu örter… Kardeşlik Sözlerde Biten Bir Cümle Değil Kalpte Atan Bir Sevgi Çemberi Olmalıdır… Kardeşinle mücadele etme, onunla alay etme, ona verdiğinden sözden dönme… (Hadis-i Şerif)
Şunu da aklımızdan bir an bile çıkartmamız gerekir. Ayıpları örtenin ayıpları örtülür! Allah dostlarının örnek hallerinden biri de, sır sahibi olmaları, bir kimse hakkında duydukları olumsuz şeyleri yaymamaları idi. Onlar, “Kişilerin kalbleri, sırların kabridir. Eğer, Allah adamları sırları örtmezse, başka kim kalıyor, sır örtecek?” derlerdi. Müslüman Müslüman kardeşinin, sırlarını, hatalarını, günahlarını örtmek zorundadır. Bunları başkalarına yayarsa “koğucu” (laf taşıyan )olmuş olur.
Hadîste buyurulmuştur ki: “Koğucu kimse, cennete giremeyecektir.!” “Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir Müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder!.”
Hasanı Basrî buyurdu ki: “Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşır. Seni sende olmayanla öven kimsenin, seni sende olmayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın.”
Kişinin arkadaşından gelen olumsuz sözleri araştırması da caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları kötülüğe itmiş olur.”
“Tevbe ettiği bir günahtan dolayı birini ayıplayan, aynı günaha müptela olmadan ölmez.”
“Kendine reva gördüğünü, sana reva görmeyenin arkadaşlığında hayır yoktur.”
Getirilen sözün doğru olup olmadığını araştırmamalı!“İnanıp hayırlı iş işleyen (mümin)lerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırırız.” (Ankebut 7) Çünkü tecessüsü, günahları araştırmayı, Allahü teâlâ yasak etmiş, “Birbirinizin kusurunu araştırmayın“ buyurmuştur. (Hucurat 12)
Din kardeşinin ayıbını örten kimsenin, ALLAH Teala dünya ve ahirette kusurunu örter… Kardeşlik Sözlerde Biten Bir Cümle Değil Kalpte Atan Bir Sevgi Çemberi Olmalıdır… Kardeşinle mücadele etme, onunla alay etme, ona verdiğinden sözden dönme… (Hadis-i Şerif)
Şunu da aklımızdan bir an bile çıkartmamız gerekir. Ayıpları örtenin ayıpları örtülür! Allah dostlarının örnek hallerinden biri de, sır sahibi olmaları, bir kimse hakkında duydukları olumsuz şeyleri yaymamaları idi. Onlar, “Kişilerin kalbleri, sırların kabridir. Eğer, Allah adamları sırları örtmezse, başka kim kalıyor, sır örtecek?” derlerdi. Müslüman Müslüman kardeşinin, sırlarını, hatalarını, günahlarını örtmek zorundadır. Bunları başkalarına yayarsa “koğucu” (laf taşıyan )olmuş olur.
Hadîste buyurulmuştur ki: “Koğucu kimse, cennete giremeyecektir.!” “Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir Müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder!.”
Hasanı Basrî buyurdu ki: “Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşır. Seni sende olmayanla öven kimsenin, seni sende olmayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın.”
Kişinin arkadaşından gelen olumsuz sözleri araştırması da caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları kötülüğe itmiş olur.”
“Tevbe ettiği bir günahtan dolayı birini ayıplayan, aynı günaha müptela olmadan ölmez.”
“Kendine reva gördüğünü, sana reva görmeyenin arkadaşlığında hayır yoktur.”
Getirilen sözün doğru olup olmadığını araştırmamalı!“İnanıp hayırlı iş işleyen (mümin)lerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırırız.” (Ankebut 7) Çünkü tecessüsü, günahları araştırmayı, Allahü teâlâ yasak etmiş, “Birbirinizin kusurunu araştırmayın“ buyurmuştur. (Hucurat 12)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder