Makaleler

                                                            Gıybet İle İlgili Makale
Şeytanın büyük oyunu : Gıybet
Gıybeti hepimiz biliyoruz ama yine de kısaca tanımlayacak olursak ; Bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı bir söz söylemek çekiştirmek, meydanda olmama, kaybolma halidir gıybet. Alalh-ü Tealanın en sevmediği davranışlardan biri olan gıybetten şiddetle kaçınalım arkadaşlar. Çünkü o da şeytanın bir oyunudur oyuna gelmeyelim. Şimdi gıybet ile ilgili olarak yazılmış bir makaleyi inceleyelim ;

Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyuruyor:
Nisa /148- Allah, zulme uğrayanlar dışında kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, Allah işitendir, bilendir.
49-;Hucurat/12- Ey iman edenler, zandan çok (veya zannın çoğundan) kaçının; Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın).
Kiminiz, kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin), sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup, sakının şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
104/Hümezze/1- Arkadan çekiştirip duran kaş göz hareketiyle alay eden her kişinin vay haline!
Ayeti kerimeyi bir kere daha okumanızı rica ediyorum. Ne gördünüz? Ben gördüğümü size söyleyeyim;
Buradaki kötü harekette, başta Allah’ın kullarına karşı, dolaylı olarak da Allah’ı beğenmeme yatar. İkinci olarak da, Allah’ın kulları üzerinde ki, Allah’ın takdirini beğenmeme yatar. Bir de ne görüyoruz? Allah’ın öfkesini!
Bizler bu kötü davranışı görmezlikten gelsek ve düzeltmezsek, Allah’ın hiç sevmediği bir davranışı yapmakta ısrar etmiş oluruz. Bizlerin bunu göz önünde bulundurarak, Allah’ın hiç sevmediği davranıştan olabildiğince hassas davranarak kaçınmamız, biz Müslümanlara bir vazife olarak düşer.
Peki, Rabbimizin, iğrenç diye tarif ettiği bu gıybet davranışına, bizleri sevk eden sebepler nelerdir?
1- İntikam duygusunu tatmin.
2- Arkadaşlara muvafakat.
3- Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme.
4- Kıskançlık.
5- Hoşça vakit geçirdiğini zannetmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarını ortaya sermek.
6- Küçük düşürmek için alay etmek.(Gazali, İhya-u ulumuddin)
Aynı zamanda kişinin bedeni, nesebi, ahlakı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği, dedikodu konusu olabilir. (Şamil İslam Ans)
Peygamber (s.a.v), “Gıybet, kardeşini, hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır.” (Tirmizi, Birr 23, Ahmed B. Hanbel, II 384,386)
Ne güzel dedi Resullullah (s.a.v) değil mi? ; Kardeş dedi, evet ya kardeş. Bugün çok muhtaç olduğumuz bir olgudur kardeşlik. Peki, ya Rasullullah, ben kardeşimin hoşlanmadığı bir şeyi söylersem ne olur? “Gıybet olur” diyorsun yani, kardeşimi yaralamadan önce, kalbimde kardeşime karşı ben yara almış oluyorum. Sevgisizlikle kalbimi karartmış oluyorum. Bir düşünün bakalım. Gıybetini ettiğiniz kişiyi şöyle bir saat sonra düşünün. Ona karşı sevgi hissetmeye çalışın, hissedebilecek misiniz?
Sorun kalbinize, asla! Sevgi hissedemeyeceksiniz! Ne oldu? Öyle ise o zaman ilk yarayı ben kendi kalbimde açmış oldum. Önce kendime kötülük yaptım, sonra da kardeşime.
Bu şekilde ümmeti bir düşünelim. Yara bere içinde, sevgisiz bir toplum oluştu. Eeee. Nerde kaldı ümmet olgusu?
Belki de biz Müslümanların, bu kadar bölük pörçük oluşumuzun altında, bu hastalığa sahip olmamız yatıyordur. Hiç düşündük mü? Bir kez de olsa düşünmemiz gerekmiyor mu?
Gelin hep beraber bizleri yaralayan bu hastalıktan, bir an önce kurtulmaya çalışalım. Ümmet bütünlüğünün en çok oluşması gereken bu zamanda, bu bütünlüğe bir katkımız olsun.
Nasıl mı? Ya hayrı söyleyelim, ya da susalım. Allah’ın Selamı Üzerinize Olsun.



                        Yalan Söylemek İle İlgili Makale

Yalanların Rengi

Yalan, insanları aldatmak ve istismar etmek amacıyla söylenmiş sözcüklerdir. En yalın hali ile yalanı bu şekilde izah edebiliriz. Yalan üzerinde biraz düşünüp, analiz yaptığımızda; yalanların niçin söylendiğini ve nelere sebep olabileceğini net bir şekilde görebiliriz.Ticaretle uğraşan bir esnaf, rant elde etmek için bayatlamış ürünlerini müşterisine satabilmek için ürünlerinin yeni geldiğini ve dolayısıyla taze olduğunu söyleyerek satabilir. Müşteri, esnafın ahvaline bakıp, ona inanabilir ve bayatlamış ürünü alabilir. Evine gidip, aldığı gıda maddesini ailesiyle birlikte tüketen müşteri, gıda zehirlenmesinden dolayı aile boyu ya hastanelik olabilir, ya da hayatını kaybedebilir.
Şehrin yabancısı olduğunu söyleyerek taksiye binen bir müşteri; şoförden kendisini en kestirme yoldan gideceği yere götürmesini rica edebilir. Şoför, müşterisinin yabancı olmasından faydalanarak, taksimetrenin daha fazla yazmasını sağlamak amacı ile karışık ve uzun yollardan giderken, herhangi bir araç ile çarpışıp kaza yapabilir. Kazada can kaybı olabileceği gibi, büyük hasarda meydana gelebilir.Bir daireyi almak istediği halde alamayan bir kişi; sevmediği bir kişinin o daireyi almaya çalıştığını öğrenebilir. Sevmediği kişinin bu daireyi almaması için sağa-sola yalan bilgiler yayabilir. Daireyi almak isteyen kişi, ortada dolaşan yalanlara inanıp, mal sahibine daireyi almaktan vazgeçtiğini söyleyebilir. Daire sahibi, müşterisini kaybetmenin hırsıyla bu yalanı ortaya atanı bulabilir. Dairesi hakkında uydurulan yalanları yalancının suratına vurabilir; hatta hakaret edebilir. Bu tartışma, hastanede veya polis karakolunda noktalanabilir.Hastaneden geçmek zorunda kalan sağlıklı bir kişi; bir kadının acil servis önünde feryat-figan kan aradığını görse; kendisinden de kan istense; ölümle pençeleşmekte olan hastayı umursamadan kan gurubunun tutmadığını söyleyebilir; ancak bir ünitelik kan bulunamadığı için hasta kaybedilebilir.
 Bir kişi, parkta bulduğu poşete sarılmış birkaç tomar parayı çaktırmadan cebine indirebilir. Uzun süredir alamadığı eşyalarını bu parayla alıp, eşinin veya babasını veya annesinin soracağı soruların önüne set çekebilir. Ancak bulunan para; kaybeden kişinin ev borcu olabilir veya bir emanet olabilir. Şayet para emanet ise; parayı kaybeden kişi emniyetsiz bir kişi durumuna düşebilir. Ya da banka kredisi çekerek ev borcunu ödemek istemiş olabilir. Bu durumda kişi, hem bankaya borçlu kalacak ve hem de ev borcunu ödemeye devam edecek.Haylaz bir lise öğrencisi, ailesine her gün okula gittiğini ve derslerinin de gayet başarılı olduğunu söyleyebilir. Öğretmenlerinin veya komşularının uyarıları sonucunda ailesi çocuğuna niçin okula gitmediğini sorabilir. Öğrenci, yeminler ederek okula gittiğini söyleyerek ailesini aldatabilir. Bu öğrenci, okulların kapanmasına daha zaman olduğunu, kırık notlarını da düzeltebileceğini düşünerek sokaklarda haylazlık yapmayı amaçlamıştır. Sömestri sonunda öğrencinin kırık notları karneye yansıdığında, söyleyecek yalan bulamayacaktır. Öğrenci bu davranışıyla hem ailesinin bir yıllık emeğini hiç etmiş olacak ve hem de aynı sınıfı tekrar okumak zorunda kalacaktır.
Hâkim karşısına çıkan iki yalancı şahit, kendilerine vaat edilen menfaat karşısında yalan beyanlarda bulunabilir. Yalancı şahitler, yalan beyanlarıyla Hak ve Hukuk ilkelerini terk ederek, adaletin yanlış tecelli etmesine sebep olurlar. Yalan beyanlarla adaletin sürekli yanıltılması toplumun adalete olan güveninin sarsılmasına sebep verir. Yalancı şahitlikle hak sahiplerinin hakları birkaç kuruş menfaat uğruna çiğnenirken; haksızlarında ödüllendirilmesi sağlanmış olur. Bu çirkin davranış; toplumsal barışı ve güveni ciddi şekilde erozyona uğratan aşağılık bir davranış biçimidir.Aldatıldığını düşünen bir kadın; kendisini aldatıp aldatmadığını eşine sorabilir. Aldatan eş, bir can simidi gibi yalanlara sarılarak böyle bir şeyin olmadığını ileri sürüp, eşini aldatmaya devam edebilir. Takipte olan aldatılan eş, eşine suçüstü yapabilir. Aldatan için artık çok geçtir. Durumu kurtarabilmek için başka yöntemler keşfetmesi gerekecektir. Aldatılan eş ise, bunu bir gurur meselesi yaparak bu evliliği sonlandırabilir. Bu durumda aldatan eş, günübirlik keyfi için severek evlendiği eşine ihanet ederek yuvasının yıkılmasına sebep olabilir. Aldatılan kadın ise, güvenerek evlendiği adamdan hayati bir darbe yemenin acısı ile yuvasını yıkabilir.
 Bu yönleriyle yalan, yuva yıkabilen, insanları mezara ve hapse yollayabilen güçlü, güçlü olduğu kadarda iğrenç bir silahtır. Ben bu tür yalanları amaçları ve sonuçları itibariyle ‘Siyah Yalanlar’ olarak tanımlarken; aynı zamanda da ‘Acizlerin Silahı’ olarak görüyorum.İyiye, güzele ve hayra hizmet için söylenen yalanlar da vardır:
 Bir toplulukta; toplulukta bulunmayan bir kişi hakkında çok çirkin iddialar ileri sürülebilir. İnsanların birbirlerine böyle kötü sözler söylenmesinden hoşlanmayan bir kişi, kötülenen kişinin çok iyi bir insan olduğunu anlatabilmek için, aslında olmayan birtakım güzel işlerinden ve huylarından bahsederek, kötülenen kişinin kötülenmesinin önüne geçebilir. Amaç; insanların arasının açılmasını önlemek, birkaç ufak güzel yalanlarla ileride büyüyebilecek hadiselerin veya kırgınlıkların önüne geçebilmektir.Bir kişi, arkadaşına güvendiği için bir sır verebilir. Bu sır, mahalleden bir kadın veya kız olabilir. Sır sahibi kişi, bulunduğu bir mecliste, birinin gece vakti falanca kızın veya falanca kadının evinin önünde dolaştığını işitebilir. Öfkeli kalabalık, sır sahibine bu namussuzu tanıyıp tanımadığını sorabilir. Sır sahibi tanımadığını söyleyerek sır verenin öldürülmesini engelleyebilir. Sır sahibinin yapacağı şey; ahlaksızlık peşinde koşan arkadaşına gidip, bulunduğunda veya bilindiğinde kendisinin acımasızca infaz edileceğini söyleyerek arkadaşını bu çirkin davranıştan kurtarmaktır.Arkadaşının uyuşturucu batağına düşmekte olduğunu gören bir kişi; arkadaşına gidip, polisler tarafından sürekli arandığını söyleyip korkmasını sağlayabilir. Bu yalanla arkadaşını bu illetin pençesinden çekip çıkarmak amaçlanmıştır.
 Küçük örneklerle aktarmaya çalıştığım bu yalanlar, söyleniş amaçları bakımından bireylere ve toplumlara bulaşabilecek fitneleri ve tehlikeleri ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Sonuçları ve amaçları bakımından bu yalanlara ‘Beyaz Yalanlar’ diyebiliriz.Bir kısım insanlar daha vardır ki; kendilerini çok daha farklı göstermek için sürekli yalan konuşurlar. Toplumumuzda bu tür insanlara ‘Torba Ağız’ veya ‘Çom Ağız’ denir. Bu tip kişiler, sürekli yalan konuştukları için sözlerine itibar edilmediği gibi, toplumdan da dışlanırlar.
Kısa ve günlük hayatta yaşadığımız veya yaşamamız mümkün olan bu yalanları sebepleri ve sonuçları itibariyle gördükten sonra; ağzımızda söylemeye hazırladığımız sözcüklerin önünü ve sonunu düşünmemiz gerekir. Bir hiddetle ağzımızdan fırlayan sözcükler bir bumerang gibi dönüp bizi vurabilir. İşte bu noktada Hz. Ali’nin (r.a) şu güzel ve öz sözlerini aktarmak istiyorum: “Söz, ağzınızdan çıkıncaya kadar sizin esirinizdir; ancak söz ağzınızdan çıktığında siz onun esiri olursunuz”
 Son söz olarak; yalan söylemekten kendini kurtaramayan kişiler, yalanların en beyaz olanına sarılmalıdır. Böylece, hem kendilerine ve hem de topluma bir iyilik yapmış olurlar. Her ne olursa olsun; yalansız ve riyasız bir hayat yaşamamız dileklerimle.(Altuğ Öztürk)
 



 

 

           Kumar ve İçki İle İlgili Makale

Kumar Oynamak Kumar Oynatmak

  Kumar; Nasıl sonuçlanacağı önceden belli olmayan, ihtimalli bir şeye bağlı kalarak para veya mal vermek veya almaktır. Adı ne olursa olsun, bu özelliği taşıyan para veya mal karşılığı oynanan her oyun kumardır. Kazanma veya kaybetme söz konusu olan hangi çeşit oyun olursa olsun, bu kumardır.
Kumardaki kazanç, haksız bir kazançtır. Başkalarının zararına olarak, çalışmadan şansa dayanan bir menfaat elde etme halidir.
Kumarın her çeşidi İslâm’da haram kılınmıştır.
“Aranızda mallarınızı haksız sebeplerle ve bâtıl yollarla yemeyin.” [273]
“Ey insanlar, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz şeytan içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan (Allah’a kulluktan) alıkoymak ister.” [274]
Kumar da, zinâ ve içki gibi haram kılınmıştır. Kumarın bunlar gibi ferdî, ailevî, toplumsal zararları çoktur. Bu zararlar fertlerin iş hayatını kaybetmesi, kendini içkiye kaptırması, kumardan dolayı kavgalar ederek adam vurmalar sebebiyle hapishaneye girilmesi ve hanımlarından ayrılmak zorunda kalması, ailelerin yıkılması, hatta intihara kadar götüren çok kötü bir alışkanlıktır. Bu şekilde ferdî, ailevî, toplumsal huzuru bozan kumar, dünya ve âhirette insanların perişan olmasına sebep olmaktadır. Bundan dolayı kumara götüren her türlü teşebbüsten sakınmalı ve insanları sakındırmaya çalışmalıdır.
Tavla, satranç, iskambil, dama, tenis ve bilardo, okey gibi oyunların hepsi kumar amacıyla oynandığı ve bunlarla kazanç elde etmek istendiği takdirde, kumar hükmünde olduklarında şüphe yoktur (ve haramdır).” [275]
İslam, birçok oyun ve eğlence çeşidini helâl, bunun yanında kumar bulaşığı olan her türlü oyunu da haram kılmıştır. [276] Bu cümleden olarak eğer kendisine kumar karışıyorsa; tavla oynamak (zar atmak) ittifakla haramdır. Fakat ona kumar karışmıyorsa; bir kısım âlimler haram, bir kısmı da haram değil, mekruhtur, derler. [277]
Tavla oynanması, dinen, haram olmamakla birlikte, mekruh olduğu söylenebilir. [278]Sonuç olarak, kumar amacı olmaksızın sadece dinlenmek, eğlenmek ve zevk için oynanabilen oyunların da mubah olabilmesi için dört şart öngörülmüştür; oyun;
a) Namazın geçmesine veya gecikmesine yol açmamalı,
b) Hiçbir menfaat beklenmemeli,
 c) Oyun sırasında dilini kötü ve boş sözlerden korumalı (ayrıca kızgınlığa, dargınlığa sebep olmamalı),
d) Normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına yol açmamalıdır. [279]
Piyango, spor toto, loto, at yarışları, bahis gibi tertip ve oyunlar da kumardır [280] ve haramdır.
Şunu da iyi bilmek gerekir:
Bazıları kahvede, çayına iskambil kağıdı veya tavla, okey vs. oynuyorlar. Yenilen o masadaki içilen çay, gazoz, ne ise bunların parasını veriyor, “bu kumardır, dinimizde haramdır” dendiğinde, “kardeşim niye kumar olsun? Biz parayla oynamıyoruz, zevk için çayına oynuyoruz” diyerek kumar olmadığını söylüyorlar. Tabiî ki, bu söz bilinçsiz de söylenmekte, fakat bu da kumardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kazanma veya kaybetme söz konusu olan her oyun kumardır. İster çayına, isterse parasına veya bir başka şeyine olsun bu kumardır. Buna kumar değildir demek; haram olanı helâl göstermeye çalışmak çok tehlikelidir, bundan sakınmak gerekir.

 

Büyüklenmek(kibir) İle İlgili Makale 

Büyüklenmek(kibir)

Bir insanın kendisini üstün ve büyük sanıp başkalarını aşağıda görmesi çok kötü bir huydur İnsanın kendisini beğenmesi ve büyüklük taslaması İslam ahlakına uymaz İnsanların birbirlerine karşı övünmeleri, başkalarını hor ve hakir görmeleri yanlış bir davranıştır Tevazu sahipleri kendilerinden aşağı olanlara ve diğer insanlara küçük muamelesi yapmaz Onları hor ve küçük görmezler Kur’an’da Hz Lokman’ın oğluna yaptığı öğüt şöyle anlatılmıştır;
“Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez” (Lokman 18)Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur;
“Her kim Allah için alçak gönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir”
Kendini beğenme kibir ve gururun bir sonucudur Sahip olduğu nimetlerin Allah’tan geldiğini, yine bir gün yok olup gidebileceğini düşünmemektir Kendini beğenenler, başkalarının aklını, fikir ve düşüncelerini, davranışlarını, hatta giyim ve kuşamlarını beğenmez Onlara göre kendileri değerli, başkaları değersizdir Bütün yüksek makamlara onlar layıktır Kendini beğenmenin şeytanın özelliği olduğunu ve bu yüzden cennetten kovulduğunu unuturlar Bu kötü huya sahip olan insanların bundan kurtulması için olgun ve erdemli insanlarla beraber olmaları ve kendi kusurlarını ve eksikliklerini görmeye çalışmalıdırlar Kendi kusurlarını görmeyen insanların olgun bir ahlaka sahip olmaları olanaksızdır
Başkalarını hor görmenin en büyük nedenlerinden birisi kibirdir Bir insanın diğer insanlara karşı kibirli davranması çok kötüdür Üstünlüğün mal, servet, soy, evlat ve renkte değil dindarlıkta olabileceğini düşünenlerin kibirlenmesi düşünülemez Fakat bilgisiz insanlar her zaman ellerindeki nimetleri kibirlenmek için bir neden olarak görürler Kur’an’da bu konuda şöyle buyurulmuştur;
“Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme, çünkü sen asla yeri yaramaz ve boyca da dağlara eremezsin” (İsra 37)Peygamberimiz de; “Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir” buyrmuştur
Tevazu sahibi olmak mü’minlerin özelliklerinden ve İslam ahlakının temel kurallarındandır İnanan insan, daima tevazu sahibi olmalı başkalarını hor görmemelidir Çünkü sahip olduğuu nimetler gelip geçicidir ve insanın başkalarını görmesi için herhangi bir neden yoktur
 

 

Alay Etmek İle İlgili Makale

İnsanları küçümsemek ve alay etmek

Bir Müslümanı küçümsemek, onu küçümsercesine konuşmak ve o şekilde davranmak çok çirkin bir huydur.
Renk, ırk, soy-sop, servet, mevki-makam vs. gibi durumlar "üstünlük" vesilesi değildir.
Bu gibi durumları ölçü edinerek bir başkası küçümsenemez. Amelleri küçümsemek de böyledir. Bu durumla ilgili hadis-i şeriflere bakalım.
Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer bir kimsenin -amellerini küçümseyerek- 'insanlar helak oldu' dediğini işitirseniz, işte o -kendisini beğendiği için- daha kötü bir şekilde helak olmuştur."(Tergib ve Terhib, c.5/513)
Beyhaki'nin diğer bir rivayeti de şöyledir: "Kimsenin, kimseye dinden veya takvadan başka bir üstünlüğü yoktur. Kişiye -günah olarak- kötü sözlü, kötü huylu ve cimri oluşu yeter." (a.g.e., 5/515)
Alay; Bir şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek, başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek, toplumda küçük düşürme hareketlerine denir.
Alay etme duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra karşısındaki insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Neticede bu duygu insanları alaya aldırır, şeytanı Rabb'ine isyan ettiren böbürlenerek Hakkı kabûl etmemek ve insanları hor görmek şeklinde tezahür eden kibir ve gurur hastalığını ortaya çıkarır.
Bu hususta Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır:"Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Hem birbirinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın. İmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötü isimdir! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (el-Hucurât, 49/11)
Mevzu ile ilgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şu hadis-i şerifi kulaklara küpe olmalıdır: Haris oğlu Alâ (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını araştırıp yayanları, iyi kimselere suç isnad eden koğucuları Allah (c.c.) köpek suretinde haşredecektir."(Tergib ve Terhib, c.5/391)

 
 

 

Hırsızlık İle İlgili Makale

Hırsızlık hakkında
Hırsızlık insan onurunu ayaklar altına alan çok kötü bir davranıştır Bu yüzden bütün dinler, birinin başkasına ait bir eşyayı gizlice kendi üzerine almasını büyük bir günah ve büyük bir suç saymıştır İlâhi dinlerin önemli yasalarından biri “çalmamak”tır
Bir kimsenin kamuya ait malları kendi zimmetine geçirmesi, bir çocuğun babasının cebinden habersiz para alması, bir öğrencinin arkadaşına ait bir eşyayı bilerek kendi çantasına koyması birer hırsızlık örnekleridir Güçlü karaktere sahip olan insanlar, asla hırsızlık yapmazlar Aynı şekilde Allah’a ve ahiret gününe inanan biri, başkasına ait bir mala el uzatamaz Çünkü, hırsızlık yaparken kimse görmese bile Allah’ın onu gördüğünü ve bu kötü işten dolayı hesaba çekileceğini bilir
Peygamberimiz, ona tabi olmaya gelen insanlardan hırsızlık yapma da dahil olmak üzere bir çok kötülükten uzak duracaklarına dair söz alırdı Bu konuda Allah’ın emri vardır:
“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” ( Mümtehine 12)
Yoksulluk, insanları hırsızlığa yönlendiren en büyük etkendir Bu yüzden, yoksul duruma düşmemek için çok çalışmalıyız Diğer yandan zengin olan insanlar, yoksul olan kimselere yardım elini uzatmalı, onların hırsızlığa mecbur olmalarını önlemelidir
İslam dini, açlık ve aşırı yoksulluk sebebi olmaksızın büyük paralar veya kıymetli eşyalar çalan hırsızlar için çok ağır cezalar koymuş, onları caydırmak istemiştir Ancak bu ceza, açlıktan dolayı örneğin bir ekmek vb gibi şeyler çalanlara uygulanmaz Böyle durumlarda İslam dini hırsızı değil, onu bu kötü işe bulaşmasına sebep olan varlıklı insanları sorumlu tutar Çünkü onlar kendi fakirlerini sahiplenip, onlara yardım elini uzatmış olsalardı, onlar böyle bir suçu işlemeyecekti
Bir arkadaşının kalem veya silgisini çalan bir öğrenci çoğunlukla kendini “o da benim şu eşyamı çalmıştı” şeklinde savunmaktadır Bu kesinlikle geçerli bir sebep değildir Yapılan bir hırsızlığın karşılığı yine hırsızlık olamaz Böyle yapıldığı zaman hırsızlık olayları daha da yaygınlaşır ve bu durum güven ortamını tehdit ettiğinden hepimiz rahatsız olur ve üzülürüz
Ne olursa olsun, hırsızlık gibi bir suçla adımıza gölge düşürmemeli, bu kötü huyun bizde yer edinmemesi için, hırsızlığın panzehiri olan başkasına hediye verme, ikramlarda bulunma gibi davranışları kazanmaya çalışmalıyız(Dr Ali Kuzudişli)

 
 
 

Kötü Zanda Bulunmak İle İlgili Makale


Kötü zan, biri hakkında önyargılı bir şekilde kötü kanaat beslemek, onunla ilgili olumsuz tahminlerde bulunmaktır. Örneğin; paran kaybolduğunda, bir neden yokken arkadaşının çalmış olduğunu düşünmen, onun hakkında “kötü zan” beslemiş olmandır.
Arkadaşı hakkında kötü zan sahibi olan birinin, ona karşı davranışları olumsuzlaşır; ters davranır; kırıcı olur. Oysa gerçek durum tahmin ettiği olmayabilir. Eğer sandığı gibi değilse, ters davrandığı ve kalp kırdığı için arkadaşının hakkına girmiş olur. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:
"Ey inananlar, zannetmekten kaçının, çünkü kimi zanlar günahtır.” (Hucurat 12)
Kötü zanda bulunmak dostların ve arkadaşların arasını açar; onları birbirine düşman eder. İnsanların güven duygularını zedeler.
İnsanlarda kuşku uyandıracak davranışlardan uzak durmalı, insanlara karşı nedensiz yere olumsuz düşünceler beslememeliyiz.Anlatım: Dr. Ali Kuzudişli

 

 
 Kıskançlık İle İlgili Makale

Kıskançlık, bir kimsenin sahip olduğu mevki, şan, şöhret, mal, mülk gibi özelliklerini çekememek bunlardan rahatsız olmak ve o kişinin elinden bütün bunların gitmesini istemek demektir
 Kıskançlık, pek çok kötülüğü beraberinde getiren önemli bir ruh hastalığıdır Kötü huyların başıdır İnsanlar arasındaki düşmanlıklar, kibir, kendini beğenme gibi bazı ahlaki rahatsızlıklar kıskançlık ve hasedi doğurmaktadır Böyle insanlar başkalarının üstünlüklerini kendilerine yediremezler Kıskançlık duygusu çoğu kez kıskanılan kimseye zarar vermeye kadar gidebilir
Kur’an’da; "De ki: Hasetçilerin kıskançlığından Allah’a sığınırım” ( Felak 5) buyurulmuştur Peygamberimiz de; “Haset etmekten sakınınız, çünkü ateşin odunu veya otları yok ettiği gibi hased de iyi işleri yok eder” demiştir
Başkalarında görülen üstünlükleri kıskançlık duygusuna kapılmadan, takdirle karşılamak gerekmektedir Bu üstünlüğün kendisinde bulunmasını istemek kıskançlık değil, gıptadır Gıpta, başkasında gördüğü faziletlere imrenme anlamana gelir; “Mü’min gıpta eder, münafık ise kıskançlık” sözü bu ahlaki durumu anlatmaktadır Başkasında bulunan üstün özelliklere imrenmek ve onlara sahip olma gayreti içine girmek güzel ve desteklenmesi gereken bir davranıştır Gıpta, bir bakıma insana umut aşılar ve onu tatlı bir yarış içine sokar
Kıskançlık ve haset ahlaklı bir insanda bulunmaması gereken kötü huylardandır İnsanların güzel ve üstün özelliklerini kıskanmamalıyız Evde kardeşimizi, okulda arkadaşımızı kıskanmamalıyız Eksiklikler çalışma ve gayretle üstün özelliklere dönüşebilir

 

Uyuşturucu İle İlgili Makale

UYUŞTURUCU         
Bir Müslümanı küçümsemek, onu küçümsercesine konuşmak ve o şekilde davranmak çok çirkin bir huydur.
Renk, ırk, soy-sop, servet, mevki-makam vs. gibi durumlar "üstünlük" vesilesi değildir.
Bu gibi durumları ölçü edinerek bir başkası küçümsenemez. Amelleri küçümsemek de böyledir. Bu durumla ilgili hadis-i şeriflere bakalım.
Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer bir kimsenin -amellerini küçümseyerek- 'insanlar helak oldu' dediğini işitirseniz, işte o -kendisini beğendiği için- daha kötü bir şekilde helak olmuştur."(Tergib ve Terhib, c.5/513)
Beyhaki'nin diğer bir rivayeti de şöyledir: "Kimsenin, kimseye dinden veya takvadan başka bir üstünlüğü yoktur. Kişiye -günah olarak- kötü sözlü, kötü huylu ve cimri oluşu yeter." (a.g.e., 5/515)
Alay; Bir şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek, başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek, toplumda küçük düşürme hareketlerine denir.
Alay etme duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra karşısındaki insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Neticede bu duygu insanları alaya aldırır, şeytanı Rabb'ine isyan ettiren böbürlenerek Hakkı kabûl etmemek ve insanları hor görmek şeklinde tezahür eden kibir ve gurur hastalığını ortaya çıkarır.
Bu hususta Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır:"Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Hem birbirinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın. İmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötü isimdir! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (el-Hucurât, 49/11)
Mevzu ile ilgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şu hadis-i şerifi kulaklara küpe olmalıdır: Haris oğlu Alâ (r.a.) Resulullah'ın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını araştırıp yayanları, iyi kimselere suç isnad eden koğucuları Allah (c.c.) köpek suretinde haşredecektir."(Tergib ve Terhib, c.5/391)
Daha çok gençliğimize musallat olan bir illettir. Bu illetle tanışanların başarılı olma şansı yoktur. Çünkü hayatın kendisini yok eden bu illet, gençlikte ne hedef ne de ideal bırakır.
Bir ülkenin her şeyi gençliğe bağlıdır. Mutlu ve huzurlu yarınlar; ancak, akıl sağlığı yerinde, kötü alışkanlıklârı olmayan temiz bir gençlikle mümkündür. Öyleyse yarının teminatı olan gençlerimizi uyuşturucudan korumalıyız. Onları bu tehlikelere karşı uyarmalıyız. Gençlerimiz bizim umudumuz ve geleceğimizdir. Uyuşturucu denen virüs; umudumuz ve geleceğimiz olan gençlerimizin hayatını bir anda söndürür. Geleceğimizin teminatı bireyler uyuşturucu ile birlikte yok olmaya başlarlar; umutlarımız da onlarla birlikte yok olur. Bireyselliğin ön planda bulunduğu ve ailenin model olma fonksiyonunu yitirdiği toplumlarda uyuşturucu kullanımı ve diğer zararlı alışkanlıkların yoğunluğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu ve bunun gibi etkiler, sağlıklı bir ailenin korumasında olmayan gençlerin kendilerini yalnız hissetmelerine ve daha fazla yanlış yapmalarına neden olmaktadır. Uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların önlenmesi açısından, geleneksel aile yaşantısının geçerli olduğu ülkeler daha şanslıdır. Geniş ve bağları güçlü ailelerde yetişen gençlerin düşecekleri yanlış da az olmaktadır. Ülkemizde uyuşturucu kullanma oranı hızla artmaktadır... Hatta gençlerimizin özendiği ve hayatlarını her gün takip ettiği ünlülerin de uyuşturucu kullanması gençlerimizi olumsuz etkilemekte, kısırlaştırmaktadır.
Peki nedir uyuşturucu? Canlı organizmanın yapısını olumsuz yönde etkileyen; fiziki ve psikolojik bağımlılık yapan; ruhsal, bedensel ve zihinsel faaliyetleri bozan; fert ve toplum yapısını büyük ölçüde yıpratan doğal ve kimyasal maddelere "uyuşturucu" denir. Bugün gençlerimizi uyuşturucu kullanmaya iten birçok sebep vardır.
Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz.
Bilgi eksikliği ve cehalet
Arkadaşa ve taklit ettiği insana özenti.
Uyuşturucu kullanımına müsait mekanlar
Kötü arkadaş
Grup içindeki baskı
Merak duygusu
Bir kereden bir şey çıkmaz anlayışı
Kendini ispatlama hastalığı
Bozuk bir çevrenin baskısı
Çevreye uyma eğilimi
Genetik yapının yönelimi
Duygusal ve psikolojik boşluk
Ailevi, kültürel ve inanç boyutundaki yozlaşmalar
Gelecek kaygısı
Stres ve yalnızlık
Toplumsal sorunlar (Ekonomik kriz)
işsizlik
Eğitim yetersizliği gibi etkenler gençlerimizi uyuşturucu kullanmaya iten nedenler olarak gösterilmektedir.
Dünya sağlık örgütünün uyuşturucuya başlama yaşıyla ilgili araştırması bir milletin geleceği açısından dehşet vericidir. Eğer gençliğe tam anlamıyla sahip çıkılmazsa; gençlik yarının enkazı haline gelecektir... işte araştırmanın sonuçları.
Uyuşturucuya başlama nedenleri:   
Arkadaş                                         %50
Merak                                            %31
Problemler                                     %11
Eğlenmek ve vakit öldürmek            %8
Görüldüğü gibi temelde gençlerimizi uyuşturucuya iten nedenler; tehlikeden habersizlik ve bilgisizliktir. Gençlerimiz; onları uyuşturucu bataklığına sürükleyen bu tür sebeplerden uzak durmalıdırlar. Araştırmada uyuşturucuya başlama yaşlarına bakınca; gençler üzerinde ne tür oyunlar oynandığını hemen fark edebiliyoruz...
UYUŞTURUCUYA    BAŞLAMA YAŞLARI
15 yaş altı                %31
15-21 yaş arası        %43
20-25 yaş arası        %12
25-30 yaş arası        %6
30'dan yukarı            %8
Araştırmanın sonuçlarından da anlaşılacağı gibi; uyuşturucu en çok 15-20 yaş arasında kullanılmaktadır. Uyuşturucunun hedef kitlesi; çocuklarımız ve gençlerimizdir. Gençlerimizi bu ve buna benzer tehditlerden korumak için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız; Çünkü yarın kendi çocuklarımız da bir uyuşturucu kurbanı olarak karşımıza çıkabilir. Uyuşturucunun bir gençte yapacağı tahribat çok büyüktür, işte bunlardan birkaçı:
Beyin ve merkezi sinir sisteminde tahribata yol açar. Akıl ve iradeyi devre dışı bırakır. Gençleri dengeden, normal yaşam ve davranışlardan uzaklaştırır.
Delilik, erken bunama, şuur ve hafıza kaybı, felçlere yol açar. Genç yaşta dünya insana zindan olur.
Fizik çöker. Moral değerleri yok olur.
Uyuşturucu süreklilik arz ederse, intihar arzusu uyandırır. Doz aşımı ölümlere yol açar.
Korkular, endişeler, düşünme bozuklukları, ters yorumlar, olmayan düşman icat etmeler başlar.
Kalp ve kan arızaları, pıhtılaşma, şekil bozuklukları, kangrenler, karaciğer ve böbreklerle ilgili sorunlara yol açar.
Suç işlemeye zemin oluşturur.
Sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlara davetiye çıkarır. Bireyi aileden, çevreden ve toplumdan uzaklaştırarak sosyal bir sorun haline getirir.
Sorulması gereken diğer bir soru: Uyuşturucu bağımlısını nasıl tanıyacağız?
El, kol, bacaklarda siyah lekeli iğne yerleri
Damar veya yüzeye yakın yerlerde şişlik, iltihaplar.  .
Uyuşukluk, uykulu olma durumu, kendinden geçme, dalgınlık, kasıntı,
Gözbebeklerinin ölçüsünde değişme,
Ateşe tutmak için sapı arkaya bükülmüş kaşıklar, şırıngalar vb. aletler bulundurmak.
Hırsızlık, ortadan kaybolma, kazanç-harcama dengesizliği.
Tanınmayan, kötü çevrede olan arkadaşlarla engellenmeyen bağımlılık
Madde bağımlıları sinirlidir. Enjekte zaman yaklaştığında göz sulanması, hırçınlık, burun akması, ağrı, kaşıntı, titreme, soğuk terleme, esneme ve göz bebeklerinin büyümesi gibi bedensel değişiklikler gözlenir.
Peki aileye, eğitimcilere, aydınlara ve medyaya düşen görev nedir?
Gençlik elbet gidecek; yazdan sonra kış nasıl geliyorsa" gençlikten sonra da ihtiyarlık gelecek. Bizler, gençlerimizin yarın pişmanlık duydukları şeyleri yapmalarından dolayı ağlamalarını istemiyorsak; gençliğimize bugünden sahip çıkmalıyız...
Gençlerimize güven duygusu aşılamalıyız. Onların sorunlarıyla ciddi anlamda ilgilenmeli, aile şefkati göstermeli, güçlükleri  ve olumsuzlukları  yenebilme  gücünü  aşılamalıyız. Azim ve irade gücünün önemini belirtip; gençlerimizi okumaya, sorgulamaya, düşünmeye yönlendirmeliyiz. Medya olarak; eğlence yerleri adı altında her türlü uygunsuz davranışın sergilendiği mekanları göstermekten uzak durmalıyız... Haber yaparken uyuşturucuyu teşvik edici haberler vermemeliyiz. Bunun yerine bir bilim adamını çıkartıp bu bilim adamına; insanlarımız nasıl uyuşturucudan korunur; uyuşturucuya iten sebepler nelerdir diye sorular yöneltip, bireylerimizi ve ailelerini aydınlatabiliriz...

 

Başkalarının Özel Hayatını Araştırmak İle İlgili Makale

‘Herkesin özel hayatı mahremdir. Kimsenin kusurunu, özel hayatını araştırmamalıyız. Başkasının kusurunu ortaya dökmeye çalışan, kendi kusurlarını da ortalıkta bulacaktır.’ (Muhammed Bozdağ)
Din kardeşinin ayıbını örten kimsenin, ALLAH Teala dünya ve ahirette kusurunu örter… Kardeşlik Sözlerde Biten Bir Cümle Değil Kalpte Atan Bir Sevgi Çemberi Olmalıdır… Kardeşinle mücadele etme, onunla alay etme, ona verdiğinden sözden dönme… (Hadis-i Şerif)
Şunu da aklımızdan bir an bile çıkartmamız gerekir. Ayıpları örtenin ayıpları örtülür! Allah dostlarının örnek hallerinden biri de, sır sahibi olmaları, bir kimse hakkında duydukları olumsuz şeyleri yaymamaları idi. Onlar, “Kişilerin kalbleri, sırların kabridir. Eğer, Allah adamları sırları örtmezse, başka kim kalıyor, sır örtecek?” derlerdi. Müslüman Müslüman kardeşinin, sırlarını, hatalarını, günahlarını örtmek zorundadır. Bunları başkalarına yayarsa “koğucu” (laf taşıyan )olmuş olur.
Hadîste buyurulmuştur ki: “Koğucu kimse, cennete giremeyecektir.!” “Kötülük etmeyin, ayıp araştırmayın! Kim bir Müslümanın aybını araştırırsa, Allahü teâlâ da onun aybını ortaya çıkarır ve böyle bir kimse, en gizli bir yerde sığınsa bile, onu rezil eder!.”
Hasanı Basrî buyurdu ki: “Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşır. Seni sende olmayanla öven kimsenin, seni sende olmayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın.”
Kişinin arkadaşından gelen olumsuz sözleri araştırması da caiz değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Müslümanların aybını araştıran, onlara kötülük etmiş ve onları kötülüğe itmiş olur.”
“Tevbe ettiği bir günahtan dolayı birini ayıplayan, aynı günaha müptela olmadan ölmez.”
“Kendine reva gördüğünü, sana reva görmeyenin arkadaşlığında hayır yoktur.”
Getirilen sözün doğru olup olmadığını araştırmamalı!“İnanıp hayırlı iş işleyen (mümin)lerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırırız.” (Ankebut 7) Çünkü tecessüsü, günahları araştırmayı, Allahü teâlâ yasak etmiş, “Birbirinizin kusurunu araştırmayın“ buyurmuştur. (Hucurat 12)

 
 
 
 
 

 






 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder